Ahlakın rasyonel bir şekilde temellendirilmesi
Merhaba uğrayıcı! Bu yazıda Ahlakın rasyonel bir şekilde temellendirilmesi meselesini kısaca ele almaya çalışacağım. Kısaca diyorum çünkü bu konular hakkında kitaplar ve tezler yazılıyor, televizyonlarda saatlerce tartışılıyor, konferanslar düzenleniyor. Hatta akademik bir okuma yapmak isteyenler için internette PDF'ini de bulabilecekleri bir kitap önereyim; "Enis Doko - Allah'sız Ahlak Mümkün Mü?". Yani biraz uzun bir mevzu. Fakat benim bu yazıdaki amacım, insanları bu tarz tartışmaların içine girebilecek kadar konuyu biliyor olmasını sağlamak olacaktır.
Geçtiğimiz günlerde @istanbulpride resmii twitter hesabından, 17-23 haziran tarihleri arasında LGBT Onur haftası başlığı altında çeşitli etkinliklerinin yapılacağı duyuruldu. Bunun üzerine bu tarz eylemlere karşıt olan insanlar çeşitli sosyal medya mecralarından bu ve bu tarz etkinliklerin yasaklanması gerektiğine dair paylaşımlarda bulundular. Mesela 6 Haziran tarihinde Twitter gündemlerinden bir tanesi #LGBTyürüyüşüyasaklansın şeklindeydi. Nitekim, 14 haziran tarihinde İzmir Valiliği resmi internet sitesinde çeşitli gerekçelerle bu etkinliklerin yasakladığını duyurdu. Bunun üzerine sosyal medyada ortalık karıştı. LGBT taraftarları bunu insan haklarına (ifade özgürlüğü) bir müdahale olarak görürken LGBT aleyhtarları "Ahlaksızlığa yer yok" şeklinde söylemler geliştirdiler. Tam da bu noktada bir başka tartışma daha ortaya çıktı ve LGBT taraftarlarının çoğu, eşcinselliğin gayet doğal bir durum olduğunu fakat bir ahlaksızlık olmadığını söylediler. Bu görüşlerini de bilim ile temellendirdiler. Fakat dini metinlerde ise eşcinsel ve türevi eylemlerin haram olduğu yazıyordu. Bu seferde bilimi dayanak alan LGBT destekcileri dindar kesimi yobazlıkla, bilim düşmanlığıyla ve gericilikle suçladılar. Bu yazının ortaya çıkma sebebi budur. Öncelikle ahlakın nasıl temellendirilmesi gerektiğinden bahsedeceğim ve sonra da eşcinsellik hakkında birkaç bir şey söylemek istiyorum. Hazırsanız geçelim.
![]() |
LGBT (Lezbiyen,Gey,Biseksüel,Transgenter)'yi temsil eden bayrak. |
Geçtiğimiz günlerde @istanbulpride resmii twitter hesabından, 17-23 haziran tarihleri arasında LGBT Onur haftası başlığı altında çeşitli etkinliklerinin yapılacağı duyuruldu. Bunun üzerine bu tarz eylemlere karşıt olan insanlar çeşitli sosyal medya mecralarından bu ve bu tarz etkinliklerin yasaklanması gerektiğine dair paylaşımlarda bulundular. Mesela 6 Haziran tarihinde Twitter gündemlerinden bir tanesi #LGBTyürüyüşüyasaklansın şeklindeydi. Nitekim, 14 haziran tarihinde İzmir Valiliği resmi internet sitesinde çeşitli gerekçelerle bu etkinliklerin yasakladığını duyurdu. Bunun üzerine sosyal medyada ortalık karıştı. LGBT taraftarları bunu insan haklarına (ifade özgürlüğü) bir müdahale olarak görürken LGBT aleyhtarları "Ahlaksızlığa yer yok" şeklinde söylemler geliştirdiler. Tam da bu noktada bir başka tartışma daha ortaya çıktı ve LGBT taraftarlarının çoğu, eşcinselliğin gayet doğal bir durum olduğunu fakat bir ahlaksızlık olmadığını söylediler. Bu görüşlerini de bilim ile temellendirdiler. Fakat dini metinlerde ise eşcinsel ve türevi eylemlerin haram olduğu yazıyordu. Bu seferde bilimi dayanak alan LGBT destekcileri dindar kesimi yobazlıkla, bilim düşmanlığıyla ve gericilikle suçladılar. Bu yazının ortaya çıkma sebebi budur. Öncelikle ahlakın nasıl temellendirilmesi gerektiğinden bahsedeceğim ve sonra da eşcinsellik hakkında birkaç bir şey söylemek istiyorum. Hazırsanız geçelim.
֎ Ahlak nedir?
Ahlak, insanların nasıl yaşaması gerektiğini ve belli durumlarda nasıl hareket etmesi gerektiğini söyleyen, iyilik-kötülükle ilgili olan disiplindir. Hangi eylemlerin iyi hangi eylemlerin kötü olduğunu tanımlamaya çalışır. (Bu tanımı Enis Doko'dan alıntılıyorum)
֎ Ahlakın temellendirilmesi ne demektir?
Bir şeyin temellendirilmesi demek, aslında o şeyin doğru yapıcısının ne olduğunun ortaya koyulması demektir. Örneğin "1 atmosfer basınçta su 100 derecede kaynar" cümlesinin doğru yapıcısı doğadır. Biz doğayı gözlemleyerek elde ettiğimiz verilerle bu cümleyi doğrulayabiliriz/temellendirebiliriz. Aynı şekilde, eğer nesnel bir ahlaktan bahsediyorsak, bu ahlakın da bir temeli olması gerekmektedir. Mesela "Küçük çocuklara tecavüz etmek kötüdür." cümlesinin de bir doğru yapıcısının olması gerekmektedir.
֎ Yazıda neyi iddia etmiyorum?
Bu çok ama çok karşılaştığım bir sorun. Ne zaman ahlakın temeli hakkında tartışmalara girsem mutlaka ama mutlaka böyle bir şeyi savunmuyor olmama rağmen "İyi de dindarlardan daha ahlaklı olan ateistler de var" şeklinde bir itirazla karşılaşıyorum. Ben, bu yazıda dindarların daha ahlaklı olduğunu savunmuyorum. Ateistler de pekala dindarlar kadar hatta onlardan daha fazla ahlaklı olabilirler. Fakat burada tartışılan bu durumdan farklı olarak, ahlakın temelinde ne olduğudur. Benim iddia ettiğim, evet ateistlerin ahlaki eylemde bulunabileceğidir. Fakat onların ahlak anlayışlarının tamamen keyfii olacağı ve rasyonel bir temelinin olamayacağıdır. Bunun ise ancak Allah ve Din ile mümün olabileceğidir.
Biraz sonra, ahlakın temellendirilmesi bağlamında ortaya atılan fikirlere değinip onları eleştirdikten sonra ahlakın nasıl temellendirilmesi gerektiğini yazacağım. En sonunda da eşcinsellik konu olacak zaten...
Biraz sonra, ahlakın temellendirilmesi bağlamında ortaya atılan fikirlere değinip onları eleştirdikten sonra ahlakın nasıl temellendirilmesi gerektiğini yazacağım. En sonunda da eşcinsellik konu olacak zaten...
֎ Ahlak kişiden kişiye göre değişebilir mi?
Bazı insanlar, ahlakın kişiden kişiye göre değişebileceğini düşünmektedirler. İlk bakışta doğru gibi gözüken bu düşünce aslında çok büyük sorunlara sebebiyet vermektedir. Örneğin ahlak kişiden kişiye göre değişebiliyorsa, başka bir deyişle nesnel ahlaktan bahsedemiyorsak bizim insanları yargılayamıyor olmamız gerekmektedir. Mesela bir kişinin bize göre ahlaksız bir eylemde bulunduğunu varsayalım ve onu yargılamak isteyelim. Bu durumda o kişi "İyi de kardeşim ahlak kişiden kişiye göre değişir. Benim ahlak anlayışıma göre ben ahlaksız değilim." diyebilir. Bu durumda ne yapmamız gerekir? Mesela biz birisinin malını gasp etmenin kötü bir şey olduğunu düşünürüz. Fakat bu "suçu" işlemiş ve bunun suç olduğunu düşünmeyen birisine ne söyleyebiliriz? Aslında "Karşı tarafın hakkına girdin ya da özgür iradesine müdahalede bulundun." şeklinde bir takım söylemler geliştirebiliriz fakat bu durumda bile durumu kurtaramayız çünkü o kişiye göre bu hırsızlık eylemi, karşı tarafın hakkına girmek veya özgür iradeye müdahale etmek olmayabilir.
Bazı insanlar ise ahlakı "Nesnel olan" ve "Nesnel olmayan" şeklinde ikiye ayırmışlardır. "Tecavüz,hırsızlık gibi eylemler herkes için ahlaksızlık iken nikahsız ilişki (Zina) vb eylemler herkese göre ahlaksızlık olmak zorunda değildir demişlerdir." Fakat bu ayrımı yapsak bile hangi eylemin nesnel olan hangi eylemin nesnel olmayan olduğuna nasıl karar vereceğiz? Ayrıca böyle bir ayrıma neden gidelim?
Bana göre evet, kişilerin farklı ahlaki yargıları olabilir. Bu sosyolojik bir gerçektir fakat bu ahlakın kişiden kişiye göre değişebileceği anlamına gelmez. Burada kavranması gereken, farklı ahlaki anlayışlardan herhangi birisinin "Yanlışlar" kategorisinde değerlendirilmesi gerektiği olacaktır. Yani ahlak nesneldir. Fakat bazı insanlar çeşitli sebeplerle (kültür vb) yanlış ahlak anlayışlarına sahiptirler. Aksi taktirde çok fazla sorunla karşılaşmak durumunda kalırız.
֎ Ahlakın birey ile temellendirilebileceği iddiası.
Bazı insanlar ahlakı "Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi bir başkasına yapma" vb ilkelerle, bireye atıfta bulunarak temellendirmeye çalışmışlardır. İşin doğrusu bu çok kötü bir temellendirme çabasıdır çünkü ortada hala sorunlar olacaktır. Örneğin, kendisine işkence edilmesi hoşuna giden bir kimse, bir başkasına işkence ederse bu durumu doğru mu kabul edeceğiz? Tabiki de hayır.
Bazıları ise "Bana yapılmasını istemediğim bir şeyi bana yapma" şeklinde ilkelere başvurmuşlardır. Bu durumda da hala açık kapılar olacaktır çünkü ahlak hala kefyiidir. Örneğin, bir kişiye işlemiş olduğu suç sebebiyle ceza vereceğimiz zaman biz bir ahlaksızlık mı yapmış oluruz? Tabiki de hayır.
֎ Ahlakın toplum ile temellendirilebileceği iddiası.
Ahlakın birey ile temellendirilemeyeceğini gösterdiğimiz zaman bazı insanlar "Toplumsal ahlak" kuramını ortaya atıyorlar. Bu görüşe göre ahlak, bireyin keyfine göre değil fakat toplumun kabullerine göre şekillenir. Örneğin bu sayede, hırsızlık yapan bir kişiye toplumun kabullerine uymadığı için rahatlıkla ceza verebilirsiniz. Bu her ne kadar masum ve doğru bir görüş gibi gözükse de aslında çok korkunç bir görüştür. Eğer bu söylenilen doğruysa, dünyada tarih boyunca hiçbir topluluğun hiçbir topluluğu sömürmediğini kabul etmemiz gerekir. Bir yerlerde kan döküldüğü zaman ve "insanlık dışı eylemlerde" bulunulduğu zaman bu olup bitenleri yadırgayamıyor olmamız gerekir. Çünkü zaten ahlakın toplumdan topluma değiştiğini söylüyoruzdur. Ayrıca nüfusu az olan bir toplum "10-20 yaşları arasında olan genç kızlara tecavüz iyidir. Nüfusun artmasını sağlarlar" dese bu durumda ne yapacağız? "Onların ahlak anlayışları" diyip bu durum karşısında sessiz mi kalacağız?
Burada "İyi de hiçbir toplum böyle bir şey düşünmez" denilebilir. Fakat dikkat edin, biz burada bir toplumun bunu düşünüp düşünmeyeceğinden bahsetmiyoruz. Biz mantıksal bir temel aradığımız için bu mantığın yanlış ve tutarsız olduğunu çünkü açık kapılar bıraktığını söylüyoruz. Başka bir deyişle bu şekilde bir ahlak anlayışı sorunlara sebebiyet verir ve bu şekilde rasyonel bir temel oluşurmuş olmazsınız. Ayrıca toplumlar zaman içinde kabullerini de değiştirirler. Örneğin eskiden eşcinsellik bir ahlaksızlık olarak karşılanırken bugün bazı toplumlar bunun doğal olduğunu kabul ediyorlar. Bu ise toplumda bile ahlakın değiştiği anlamına gelir ki bu durum sorunlara sebebiyet verir.
֎ Ahlakın bilim ile temellendirilebileceği iddiası.
Günümüz ateistlerinin çok önemli bir bölümünün görüşlerini bilim ile temellendirmeye çalıştığını görürüz. Bu felsefi pozisyona "Yeni Ateizm" denir. Eski Ateistler, Natüralist olan Yeni Ateistlerin aksine genellikle materyalisttiler. Onlar, tanrının karşısında evrenin/maddenin ezeli olduğunu dolayısıyla bir yaratıcıya ihtiyacın olmadığını iddia ediyorlardı. Bugün bilim, materyalist görüşün yanlış olduğunu ortaya koymuş durumdadır evren ezeli değildir.
Bazı natüralistler bilime (Özellikle biyolojiye) atıfla ahlakı temellendirmeye çalışmışlardır. Bu başlık altında ateizm propagandası yapan (Evet bu bir ithamdır ve gerekçelendirebilirim.) Evrim Ağacı sitesinin ilk defa 25/09/2011 tarihinde yazılan ve en son 27/04/2019 tarihinde düzenlenen "Bilim, ahlakı açıklayabilir mi? Tanrısız dinsiz ahlak mümkün müdür?" isimli yazıyı ele almak istiyorum. Dileyen yazıyı okuyabilir. Hatta okumasını da tavsiye ederim.
Tabi yazıda konuyla ilgili olan kısımları eleştireceğim. Yoksa daha ilk başlarda "Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inananlar için, evrimi kabul etmek ahlaki bir cehenneme açılan kapı gibidir." şeklindeki komik cümlelere değinmeyeceğim. Bu arada alıntıları bağlamından koparmadan olduğu gibi, siyah renkle, tırnak içinde ve orjinal yazının sırasına göre yapmaya çalışacağım. Bir de son olarak şunu söylemek istiyorum. Yazıda bilimsel olan hiçbir cümleye itiraz etmiyorum hatta kabul de ediyorum. Benim itirazım bilimsel veriler üzerine inşaa edilmiş felsefeye olacaktır.
Öncelikle yazılanı anlamaya çalışalım, sonra da eleştiririz. Yazının temel iddiasını kurmuş oldukları şu cümleden anlayabiliriz;
"Din, ahlaktan bağımsız değildir (buna daha sonra döneceğim); ancak ahlakın kökeni olmaktan ziyade, onun üzerine inşa edilmiştir."
Yani insan, ahlaki eylemlerini evrimsel süreçlere borçludur. Nitekim insanın temel eğilimleri en yakın ortak akrabalarımızda da gözükmektedir.
"Her gün maymun ve kuyruksuz maymunlarla etkileşim içindeyim ve tıpkı bizim gibi güç peşinde koşarlar, cinsellikten zevk alırlar, güvende olmak ve duygusal yakınlık isterler, bölgeleri için öldürürler ve güven ve işbirliğine değer verirler. "
Yazının bundan sonraki bölümlerinde, yalnızca insanlara aitmiş gibi gözüken (fedakarlık etmek, paylaşmak, adaleti istemek gibi) davranışların yakın akrabalarımızda da olduğunu göstermek için primatoloji (iri beyinli yüksek memelileri yani goril ve orangutan gibi primatları inceleyen bilim dalı) içindeki deneyler örnek veriliyor. Bu örnekleri, orjinal yazıyı okumayanlar için özet ve basit bir şekilde konu daha iyi anlaşılsın diye burada yazacağım. Detaylı okumak isteyenler yazıyı okuyabilirler.
1) Kapuçin maymunlarının üzerinde yapılan bir deneyde, kafesleri yan yana olan 2 tane maymuna "bencil" ve "yardımsever" olmak üzere iki tane marka sunulmuş. Bu maymunlar bu markalarla değiş tokuş yapacaklarmış. Eğer bir maymun bencil markayı seçerse, sadece o maymuna bir parça elma veriliyor fakat diğer maymuna bir şey verilmiyormuş. Değiş tokuş yapacak ola maymun yardımsever markayı seçerse bu sefer iki maymuna birden elma veriliyormuş. Çoğu maymun, baskın olarak yardımsever markayı seçme eğilimi göstermiş. Fakat bu durum, bir tepkiyle karşılaşma korkusuyla değilmiş çünkü dominant maymunlar (en az korkusu olan) en cömert olanlarmış.
2) Yerkes Primat merkezindeki yaşlı bir dişi olan Peony, zamanını diğer şempanzelerle birlikte geçiriyormuş. Yürümekte ve tırmanmakta zorlanan Peony'e, artiritlerinin alevlendiği zor günlerinde diğer dişiler yardım ediyormuş. Şempanzelerin toplandıkları tırmanma yerine çıkmak için Peony'e akrabası olmayan daha genç dişiler tırmanması konusunda yardım ediyormuş. Hatta diğer genç dişiler, Peony için epey uzakta olan musluktan su alarak Peony'ye getirirmiş. Ayrıca bu durum sadece primatlarda değil; köpek, fil gibi başka memelilerde de gözlemleniyormuş.
3) Bir diğer araştırma da primatların bir görevi salatalık karşılığında yapıyor olması. Fakat görev karşılığında ödül olarak salatalık alanlar, daha lezzetli bir besin olan üzüm alanları görünce sinirlenir, ellerindeki değersiz sebzeleri fırlatır ve grev yaparlarmış. Bu duruma "eşitsizlik antipatisi" deniliyormuş ve eşitsizlikten rahatız olma durumu köpekler dahil diğer hayvanlarda da gözlenen bir olguymuş.
Evet, bütün bunları yazma sebebim, bu verilen örneklerin yazının çok büyük bir bölümünü oluşturuyor olmasıydı. Bundan sonra yazar, bütün bunlara rağmen şempanzelerde "ahlaki farkındalık" beklememizin pek doğru olmayacağını söylemekte ve şöyle demekte;
"İnsan ahlakını diğer türlerinkinden ayıran şey budur: Ayrıntılı düşünülmüş bir meşrulaştırma, denetleme ve ceza sistemlerinin, evrensel standartlarla birleşime göre hareket etme..."
Kesinlikle katılıyorum. Maymunlardan ahlaki bir beklentimizin olmamasının sebebi maymunların bizim kadar kompleks düşünemiyor olmaları. Bizler yaptıklarımızın sonuçlarını bilebilecek kapasitedeyiz fakat onlar değiller.
Devamında yazar, bilimin hayatın anlamının ne olduğunu ya da hayatımızı nasıl yaşayacağımızı söylemediğini ve batı toplumunda yaşayan en katı ateistlerin bile hıristiyan ahlakın temel öğretilerini benimsemekten kaçınamadıklarını söyledikten sonra yazının sonuna doğru şu çıkarımı yapmakta;
"Toplumu gözeten bu ipuçlarını, ahlakın insanoğlundan önce inşa edilmeye başladığının işareti olarak görmek mümkündür. Bugün olduğumuz yere nasıl geldiğimizin açıklamasında Tanrı'ya ihtiyacımız yoktur." demekte...
Evet, şimdi eleştiriye geçebiliriz. Daha önceleri yine blogda, insan beyninin evrimleşmesi sonucu insanların yaratıcıyı ve dinleri uydurdukları iddiasını ele almıştım. Buraya tıklayarak ilgili yazıya ulaşabilirsiniz. Ben, o yazıda da bilimsel verilerin hepsini toptan kabul etmiştim fakat o bilimsel veriler üzerine inşaa edilen felsefi argümanı eleştirmiştim. Bir eleştiriyle karşılaştığım zaman kendime hep "Acaba bu eleştiriyi sahiplenebilir miyim?" diye sorarım. Hatta bu konu hakkında da Bir tartışma metodu; sahiplenmecilik isimli bir yazı yazmıştım. Her neyse...
Öncelikle bir şeyi kavramakta fayda olacaktır. Eğer evrimsel süreçler Allah'ın planının bir parçasıysa (ki ben öyle olduğunu düşünüyorum), maymunlarla ve diğer memelilerle de ortak yönlerimizin olması gayet doğaldır. Neden? Çünkü Allah, insanı imtihan etmek için yaratmıştır ve insanın insan olabilmesi için, başka bir deyişle ahlaki beklentinin oluşup sorumlu tutulabilmesi için evrimsel süreçlerin meydana gelmesi gerekmektedir. Evrim, birikimle meydana gelir. Yani sizde beliren özelliklerin önemli bir bölümü filogenetik ağaçta beliren yakın akrabalarınızda da ya ilkel bir şekilde ya da tıpkı sizde olduğu gibi olmak zorundadır ki sizde de o özellik meydana gelebilsin (tabi körelmiş bir özellik de olabilir).
Hatırlayın, maymunlardan ahlaki beklentimiz yoktu. Çünkü her ne kadar onlarda da bizdeki gibi davranışlar (paylaşma vs) olsa da onlar bizim kadar kompleks düşünemiyorlardı. Allah, bizleri imtihan etmek istediği için maymunlardan farklı olarak bizleri kompleks düşünebilen varlıklar olarak evrimleştirmiştir. Yani, maymunlarda da bu tarz yönelimin olması ve insanda oluşan ahlaki anlayışın nesiller içinde ortak atalardan evrimleşmesi gayet doğaldır ve gayet beklenirdir.
Peki gerçekten bütün bu anlatılanlar ahlakın temelinin dinler olmadığını fakat evrim olduğunu gösterir mi? Kesinlikle göstermez.
1) Evrim, sonuç olarak doğru olanı ortaya koymaz.
Biz doğada maddeye baktığımız zaman "Bu doğrudur. Şu yanlıştır." şeklinde cümleler kuramayız. Çünkü doğada doğru olma ya da yanlış olma diye bir şey yoktur. Bu tamamen zihinsel bir şeydir. Evrim, bir popülasyonda bulunan bireylerin genlerinde meydana gelen değişiklilikler sonucunda edinilmiş kalıtım (genotip) ve çevre koşullarının bu genotipe etkisi (Fenotip) sebebiyle, ortama en iyi uyum sağlayan bireyin hayatta kalmasıyla meydana gelir. Fakat bireyin hayatta kalmış olması tüm bu süreçlerde biyolojisinin etkisiyle yapmış olduğu davranışları "Doğru" ya da "Yanlış" yapmaz. Dolayısıyla "Evrimsel yolla edinilmiştir. İşe yarıyordur." vb şeyler söyleyerek bir temel oluşturamazınız. Çünkü evrim dediğimiz olgu, genlerde meydana gelen "tesadüfi" mutasyonlar sonucu ortaya çıkan bir olgu.
2) Doğaya bakarak ahlak temellendirilemez.
Evet, gerçekten de evrimsel olarak yakın akrabalarımıza baktığımızda, sadece insana özgüymüş gibi sanılan birçok özelliği veyahut davranışı doğada görüyoruz. Fakat biz doğada sadece "iyi" olan şeyleri görmüyoruz ki? Tam aksi unsurlar da görüyoruz. Neden "iyi" olan örnekleri seçiyoruz da "kötü" olan örnekleri seçmiyoruz?
Haydi gelin hep berabar düşünelim. Öncelikle iyi ve kötü olarak tanımladığımız bütün ahlaki yargılarınızdan kurtulun. "Hırsızlık kötüdür" ve "Yardıma muhtaçlara yardım etmek iyidir" şeklindeki bütün yargılarınızdan... Ahlaki ilkelerimizi doğadan çıkarsamaya çalışalım. Doğaya bakalım. Doğada ne var? Doğada gözlemlediğimiz, ortama en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması. Bu hayatta kalma kimi zaman yardımlaşarak oluyor kimi zaman savaşarak/katlederek. Biz ikisini de alalım ve düşünelim.
En yakın arkadaşınızla bir köy yolunda yürüyorsunuz ve açlıktan ölmek üzeresıniz. Uzun yollar gittikten sonra ileride piknik yapan 10 tane çocuk görüyorsunuz. En yakın arkadaşınızla yardımlaşarak çocukları öldürüp yiyeceklerini alıyorsunuz, yiyorsunuz ve bu sayede hayatta kalıyorsunuz. Biraz düşünelim yukarıda 2. deneyde adını andığımız Peony ve yanındaki dişi maymunları açlıktan ölecek duruma getirseniz ve onları, ellerinde yiyecek olan başka maymunlarla baş başa bıraksanız, Peony ve yanındaki dişiler sessiz bir şekilde köşede otururlar mı? Peki siz ve arkadaşınızın, Peony ve arkadaşlarınızdan farkı ne? Peony ve arkadaşları da yardımlaşıp yiyecekleri çalabilirler siz de. Yani akrabaların kendi içinde yardımlaşıyor olması da baktığımız zaman bir şeyi değiştirmez. Fakat biz insanlar, ölecek bile olsak akrabamız olmayan insanların dahi mallarını çalamayız. Bunun yanlış olduğunu düşünürüz. Kısacası, bilime atıfla ahlak temellendirilemez.
Yukarıda gördüğümüz gibi ahlakı, ne bireye ne topluma ne de doğaya atıfla temellendiremiyoruz. Ahlak, bütün bunları aşkın olmak zorundadır. Ayrıca ahlaki önermeler, tıpkı doğa yasaları gibi bağlayıcı olmak zorundadır. Çünkü ancak bu şekilde Nesnel ahlaktan bahsedebiliriz. Örneğin laboratuvarda yapılan bir deneyde bağlayıcı olan doğa yasalarıdır. Bu sayede bir laboratuvarda elde edilen veriler diğer insanlar için de geçerlidir.
Bununla beraber, ahlaki önermelerin bağlayıcı olması için, ahlaki yasaların mümkün ve doğru yapıcısı olan Allah ve nesnel olabilmesi için de Din olması gerekmektedir. Çünkü biz, nesnel ahlakın ne olduğu bilgisini ancak onun mümkün yapıcısı ile iletişime geçerek bilebiliriz. Bu yüzden Kur'an, Furkandır. Yani hakkı batıldan ayırandır.
Nitekim birçok ateist de bu durumun farkındadır. Birçok ateist ahlakın bir halisünasyon olduğunu söylemişlerdir çünkü onlara göre ahlakın mümkün yapıcısı yoktur. (Alıntıları daha sonra yapacağım)
Konuyla ilgili başka yazılar;
Yeni Ateizm - Ahlakın kökeni; Evrim
Öncelikle bir şeyi kavramakta fayda olacaktır. Eğer evrimsel süreçler Allah'ın planının bir parçasıysa (ki ben öyle olduğunu düşünüyorum), maymunlarla ve diğer memelilerle de ortak yönlerimizin olması gayet doğaldır. Neden? Çünkü Allah, insanı imtihan etmek için yaratmıştır ve insanın insan olabilmesi için, başka bir deyişle ahlaki beklentinin oluşup sorumlu tutulabilmesi için evrimsel süreçlerin meydana gelmesi gerekmektedir. Evrim, birikimle meydana gelir. Yani sizde beliren özelliklerin önemli bir bölümü filogenetik ağaçta beliren yakın akrabalarınızda da ya ilkel bir şekilde ya da tıpkı sizde olduğu gibi olmak zorundadır ki sizde de o özellik meydana gelebilsin (tabi körelmiş bir özellik de olabilir).
Hatırlayın, maymunlardan ahlaki beklentimiz yoktu. Çünkü her ne kadar onlarda da bizdeki gibi davranışlar (paylaşma vs) olsa da onlar bizim kadar kompleks düşünemiyorlardı. Allah, bizleri imtihan etmek istediği için maymunlardan farklı olarak bizleri kompleks düşünebilen varlıklar olarak evrimleştirmiştir. Yani, maymunlarda da bu tarz yönelimin olması ve insanda oluşan ahlaki anlayışın nesiller içinde ortak atalardan evrimleşmesi gayet doğaldır ve gayet beklenirdir.
Peki gerçekten bütün bu anlatılanlar ahlakın temelinin dinler olmadığını fakat evrim olduğunu gösterir mi? Kesinlikle göstermez.
1) Evrim, sonuç olarak doğru olanı ortaya koymaz.
Biz doğada maddeye baktığımız zaman "Bu doğrudur. Şu yanlıştır." şeklinde cümleler kuramayız. Çünkü doğada doğru olma ya da yanlış olma diye bir şey yoktur. Bu tamamen zihinsel bir şeydir. Evrim, bir popülasyonda bulunan bireylerin genlerinde meydana gelen değişiklilikler sonucunda edinilmiş kalıtım (genotip) ve çevre koşullarının bu genotipe etkisi (Fenotip) sebebiyle, ortama en iyi uyum sağlayan bireyin hayatta kalmasıyla meydana gelir. Fakat bireyin hayatta kalmış olması tüm bu süreçlerde biyolojisinin etkisiyle yapmış olduğu davranışları "Doğru" ya da "Yanlış" yapmaz. Dolayısıyla "Evrimsel yolla edinilmiştir. İşe yarıyordur." vb şeyler söyleyerek bir temel oluşturamazınız. Çünkü evrim dediğimiz olgu, genlerde meydana gelen "tesadüfi" mutasyonlar sonucu ortaya çıkan bir olgu.
2) Doğaya bakarak ahlak temellendirilemez.
Evet, gerçekten de evrimsel olarak yakın akrabalarımıza baktığımızda, sadece insana özgüymüş gibi sanılan birçok özelliği veyahut davranışı doğada görüyoruz. Fakat biz doğada sadece "iyi" olan şeyleri görmüyoruz ki? Tam aksi unsurlar da görüyoruz. Neden "iyi" olan örnekleri seçiyoruz da "kötü" olan örnekleri seçmiyoruz?
Haydi gelin hep berabar düşünelim. Öncelikle iyi ve kötü olarak tanımladığımız bütün ahlaki yargılarınızdan kurtulun. "Hırsızlık kötüdür" ve "Yardıma muhtaçlara yardım etmek iyidir" şeklindeki bütün yargılarınızdan... Ahlaki ilkelerimizi doğadan çıkarsamaya çalışalım. Doğaya bakalım. Doğada ne var? Doğada gözlemlediğimiz, ortama en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması. Bu hayatta kalma kimi zaman yardımlaşarak oluyor kimi zaman savaşarak/katlederek. Biz ikisini de alalım ve düşünelim.
En yakın arkadaşınızla bir köy yolunda yürüyorsunuz ve açlıktan ölmek üzeresıniz. Uzun yollar gittikten sonra ileride piknik yapan 10 tane çocuk görüyorsunuz. En yakın arkadaşınızla yardımlaşarak çocukları öldürüp yiyeceklerini alıyorsunuz, yiyorsunuz ve bu sayede hayatta kalıyorsunuz. Biraz düşünelim yukarıda 2. deneyde adını andığımız Peony ve yanındaki dişi maymunları açlıktan ölecek duruma getirseniz ve onları, ellerinde yiyecek olan başka maymunlarla baş başa bıraksanız, Peony ve yanındaki dişiler sessiz bir şekilde köşede otururlar mı? Peki siz ve arkadaşınızın, Peony ve arkadaşlarınızdan farkı ne? Peony ve arkadaşları da yardımlaşıp yiyecekleri çalabilirler siz de. Yani akrabaların kendi içinde yardımlaşıyor olması da baktığımız zaman bir şeyi değiştirmez. Fakat biz insanlar, ölecek bile olsak akrabamız olmayan insanların dahi mallarını çalamayız. Bunun yanlış olduğunu düşünürüz. Kısacası, bilime atıfla ahlak temellendirilemez.
֎ Peki ahlakın temeli nedir?
Bununla beraber, ahlaki önermelerin bağlayıcı olması için, ahlaki yasaların mümkün ve doğru yapıcısı olan Allah ve nesnel olabilmesi için de Din olması gerekmektedir. Çünkü biz, nesnel ahlakın ne olduğu bilgisini ancak onun mümkün yapıcısı ile iletişime geçerek bilebiliriz. Bu yüzden Kur'an, Furkandır. Yani hakkı batıldan ayırandır.
Nitekim birçok ateist de bu durumun farkındadır. Birçok ateist ahlakın bir halisünasyon olduğunu söylemişlerdir çünkü onlara göre ahlakın mümkün yapıcısı yoktur. (Alıntıları daha sonra yapacağım)
֎ Eşcinsellik ve türevleri hakkında
Eşcinsel eğilim doğaldır. Fakat doğal olan her şey "doğru" olmak zorunda değildir. Doğada biz ensesti de görmek durumundayız. Fakat bu durumu, doğal olması sebebiyle "Normal" karşılamıyoruz. Ayrıca eşcinselliği bir hastalık olarak görmek zorunda da değiliz. Hastalık olarak tanımlanmasa da bir şey yanlış olabilir. Mesela heteroseksüellik bir hastalık değildir fakat erkek/kız kardeşle birlikte olmak yanlıştır. Birçok kişi, sözüm ona "AYDIN" olan biyolog, psikolog ve doktorun söylemlerine atıfta bulunarak eşcinselliğin bir ahlaksızlık olmadığını söylüyorlar. Yukarıda da gösterdiğimiz gibi bilim "Şu doğudur,bu yanlıştır. Şunu yapmalısın, bunu yapmalısın" demez. Nesnel ahlaki önermeleri biz din ile öğreniriz ve bu şekilde ancak bağlayıcı olurlar. Bunun dışında Allah'a inanmayanlar için tabiki de eşcinsellik bir ahlaksızlık olmayabilir fakat bu onların kendi keyfi görüşlerinden ibaret olacaktır.
Burada "Eşcinsellik haram mıdır? Çözümü nedir? Doğuştan hormonel "sorunları" olan insan ile psikolojik eğilimi olan insan arasında ne gibi fark vardır?" şeklindeki sorulara girmiyorum. Çünkü hem yazı çok daha fazla uzamasın hem de anlatmak istediğim aslında bunlardan bağımsız. Şimdilik bu kadar.
Selam ve dua ile....
Konuyla ilgili başka yazılar;
Yeni Ateizm - Ahlakın kökeni; Evrim
Yorumlar
Yorum Gönder